28 Mart 2010 Pazar
20 Mart 2010 Cumartesi
Şehrin Işıkları
Şehir ışıklarında rüzgâr
Şehri rüzgâr ışıklı yar
Rüzgârında yar ışık
Ben hepsine âşık
Ben âşık
Âşık...
by M.G. Ertopuz
Not:Vimeo üyesi iseniz HD izleyiniz
Anadolu'nun Kayıp Şarkıları
Nezih Ünen geçtiğimiz günlerde uzun uğraşlar neticesinde ''Anadolu'nun Kayıp Şarkıları'' (Lost Songs of Anatolia) adlı Belgesel-Film projesini izleyiciye sundu.Bildiğiniz üzere süreç albüm projesi olarak başlamıştı.Albümde toplam Anadolu'nun her yerinden modern altyapılarla süslenmiş 16 tane şarkı var.Lafı uzatmayalım.Albümden iki parça ;
08.Pamuk Tarla
06.Kewe Narine Rebene (Nazlı Keklik Yazıktır)
Moments
Her kendimden kaçışlarımda , kendi karanlık sokaklarımda ışık görmek umuduyla köşeyi döndüğümde, kendim ile karşılaşıyorum....
Her kendim ile karşılaşmalarımda amansız bir kovalamaca başlıyor...
Ve her kovalamacanın sonu kestirme yollardan kaçayım derken köşebaşında alın alına çarpışmalarla bitiyor...
***
Huzurlarınızda Devics - Push The Heart albümünden ''Moments''
19 Mart 2010 Cuma
Hayranı ol !

- Hayran Ol !
- Hayranı Ol !
- Hayranım Ol !
- Allah'ını seven gelsin 1.000.000.000.000.000 kişi olalım !
- Atatürk'ü seven 445.521.874 kişi burada !
- Ne kadar sallarsan salla dona düşer son damla diyenler !
- Uğur artık bulgur pilavı yemesin diyenler !
- Facebook'da rekor! Şehitler için 3 günde 500.000 olduk 1.000.000'a koşuyoruz!
ve daha neler neler....
Evet sosyal ağların biz internet kullanıcılarına faydalarını yadsıyacak değilim.Ama artık internetteki insan topluluğunu (!) gördükçe bütün iletişim araçlarından yoksun ıssız bir adada 3 şey ile kalmak istiyor insan.İnsan topluluğu (!) diyorum çünkü toplulukların bir özelliği de tepkilerini ortaya koymalarıdır.Öyle internette ota boka hayran olup gruplara katılmakla olmuyor.Daha dün ''24 öğrenci tekel eylemine destek verdikleri için ellerine tasdikname verildi''haberlerini okuduk.Her şeye bu kadar kolay hayran olan bir toplumun, memlekette olan bitene ne denli duyarsız olduklarını görünce insan kahroluyor.Hele ki bir de sandıktaki hallerini hayal etmeyegör...
18 Mart 2010 Perşembe
Realite-Gerçeklik
Bazen insanlar kendilerinden kaçarlar.Kendileri ile ilgili realiteyi görmek istemezler.Hepimiz yaparız bunu kendimize...
Belki de bunu yapan biz değil , realitenin ta kendisidir bize yaptıran...
Bende kendimden kaçtığım - ki çoğu zaman - zamanlar aklıma hep Ünsal Oskay'ın şu sözleri gelir aklıma ;
''Kendi reailetesiyle yüzleşmek yerine cilveleşmek''
Nasıl mı ? Müslüm Gürses hayranlarının konserlerinde kendilerini jiletmesine karşın ;
Eğer kendi realiteleriyle cilveleşmek yerine yüzleşebilseler , jileti şah damarlarına vururlar(vurmaları gerekir).
16 Mart 2010 Salı
Sailing To Nowhere
Albümdeki parçalarının her birinin çok iyi olmasına karşın ”The High Road” dan sonra en çok dinlediğim bir diğer ”Broken Bells” parçası.Bu parça üzerine de çok şey söylenebilir , tabi herkesin dinlerken hissedecekleri aynı olmamasına karşın.Ben dinlerken ne mi hissediyorum ?
Kendimi bir rüyada ”ip kukla” gibi hissediyorum… Nedenini hiç anlamadığım bir şekilde…

Kısacık...

Bu düşünceler bir çok zihinde seyreylemiştir muhtemelen diye düşündüm benim zihnimde belirir iken ;
10 Mart 2010 Çarşamba
Karıncalar
Evdeki karıncalar...
Ben evde karınca gördüğüm zaman kendimi hep çocuk hissederim.
Küçükken evde bolca karınca görmüşlüğümden midir yoksa ''karınca berekettir'' sözünden hareketle mi yoksa karıncanın zihinlerde ''dost'' ve ''zararsız'' bir canlı olarak yer etmesinden midir bilmiyorum..
Irmak'ın evindeki karıncaları ekmek kırıntısıyla beslemesi,
Umut'un her bizim eve geldiğinde karıncalarla sürekli karşılaştığı salonun köşesindeki güzergaha gidip ''Amca karıncalar nerde'' demesi ,
Ah bir de sevgisinin çokluğundan karıncaları heder etmese...
Bu yüzdendir evlerde karınca gördüğümde kendimi çocuk hissetmem..
Bir gün görmezsem eğer evde ''karınca'' yine severmiyim karıncaları ?
Evde karınca görmediğim gün gelmesin istiyorum...
Not: Karıncaların yoğun olarak evi istila ettiği tarihten bir gün kendilerini elektrikli süpürge ile çekmişliğim vardır.Kınıyorum kendimi buradan !
9 Mart 2010 Salı
Broken Bells

Broken Bells ile Milliyet yazarı ve Hafif Müzik sitesinin sahibi Mehmet Tez aracılığıyla tanıştım.Tanışmamla beraber sıkı dost olmam çok sürmedi.Otobüste, yolda hep kulağımda.Grubun üyelerini ; eski The Shins üyesi James Mercer ve eski Danger Mouse üyesi Gnarls Barkley oluşturuyor.İkisi de hem çalıyor hem söylüyor.İlk albümleri yine kendi adını taşıyan ''Broken Bells'' adıyla (bugün- 9 Mart) çıktı.Hatta albümün ilk video klibi , albümün en dikkat çeken parçası ''The High Road'' a çekildi.Klibin yönetmenliğini Radiohead'in de kliplerinde yönetmenlik yapan Sophie Müller yapmış.Birçok müzik sitesinde ve incelemelerde 2010 yılına damga vuracak grup,albüm olarak lanse ediliyor.Bence de tek kelime ile harika bir albüm.Sadece The High Road değil albümde bulunan tüm parçalar ayrı bir lezzet sunuyor.The High Road'ı bokunu çıkarana kadar dinlememe rağmen hala sıkılmadan dinliyorum.Bu aralar ise ''Sailing to Nowhere'' favori parçam.Ruh halimin de müsait olduğunu düşünürsek bu albümün etkisinden uzun süre çıkamayacığımı tahmin ediyorum.Ayrıca James Mercer'in üyesi daha önce üyesi olduğu The Shins'ında dinlenmesi tavsiye edilir.The High Road parçası sağ taraftaki Grooveshark aparatıyla dinlenebilir.Klibi de burada ;
BROKEN BELLS, "THE HIGH ROAD" from EJ on Vimeo.
6 Mart 2010 Cumartesi
Seda Sayan , Lay's ve PEPSI


Aslında bu konuya uzun zamandır değinmek istiyordum fakat şimdi kısmet oldu.Herkes biliyor,görüyor Seda Sayan PEPSI ve Lays'in reklam yüzü oldu.Bu durum herkesi şaşırttığı gibi beni de şaşırttı.Gördüğüm herkes bu konuda bence söylenmesi gerekenleri söyledi.Çünkü gerçekten garip bir durum.Ayrıca '' Ne yani gavurlar çıksa içiyorsunuz değil mi ? '' durumu değil bence.Zira daha önceki '' Yiyin gari '' diyen Ayşe Teyze temalı reklam gayet Anadolulu ve bizden bir reklamdı.Kimse bu durumu garipsemedi.Benim değinmek istediğim Pepsi ve Lays'a bu fikri verenin , Seda Sayan'ın araştırmalarda ''Türkiye'nin en güvenilir ismi'' olmasından kaynaklanması.Daha doğrusu Seda Sayan'ın ''Türkiye'nin en güvenilir ismi'' olması.Kim yaptı bu araştırmayı ? Ne kadar kişiyle araştırma yapıldı ? Bu soruların cevabını oldukça uzun bir süre internette araştırmama rağmen bulamadım.İşte tam bu noktada Türkiye'nin en güvenilir kurumu TSK geldi aklıma.Bu araştırmalar ya yalan söylüyor bize ya da bu işte bir gariplik var.Türkiye'nin en güvenilir kurumu TSK seçiliyor fakat TSK'yı ''darbeci'' olmakla suçlayan AKP halkın neredeyse yarısının desteğini alıyor.Bu işte bir tezatlık yok mu ? Seda Sayan Türkiye'nin en güvenilir kişisi seçiliyor , büyük iki markanın reklam yüzü oluyor fakat tepkisine şahit olduğum herkes bunun yanlış bir seçim olduğunu ve Seda Sayan'a güvenmediğini söylüyor.Ama Pepsi açıklama yapıp '' Satışlarımız hedeflediğimiz düzeyde arttı '' diyor.Tabi satışları arttıran Seda Sayan mı kontör promosyonu mu onu da bilmiyoruz. Kısacası kafam karıştı...
TAŞ

Fotoğraf karesi Diyarbakırspor-Bursaspor karşılaşmasından.Fotoğraftaki ''taş'' saniyenin yüzde bilmem kaçta biri kadar sonra yan hakemin başına isabet edecek ve maçın tatil edilmesiyle birlikte ''birçok şeyin hükmen yenilgisine'' ve ''tatil edilmesine'' neden olacak.Hükmen yenilenler ; Türkiye , Diyarbakırspor , Diyarbakırspor taraftarları , Diyarbakır , Barış , Kardeşlik , Sağduyu , Akıl vs. Tatil edilen ise sadece ''müsabaka'' olsun istiyorum.Yüreğimizde ve aklımızda barış,kardeşlik ve aklın yeniden , yine yeni '' müsabakalarda '' yerini almasını diliyorum.
Diyarbakır yine topyekün ''kendini ifade etme biçimi olarak şiddeti seçti''.Bunun bir ; kendini ifade etme biçimi olduğunu anlamak çok zor değil.Çünkü, bütün koşullar kendi takımlarının lehine iken , herşeyi kendi elleriyle tam tersine çevirdiler. Kim ne derse desin hayatın her alanında kendilerini dışlanmış hisseden halk , sporda da bu muameleye maruz kalmaya dayanamadı.Korkak federasyon , ligin ilk yarısında Bursa'da yaşananlara karşılık , kulüp başkanlarını buluşturup ''kafa kafaya'' öpüştürmekten başka bir şey yapmadığı için tabii ki bu durumun elbette tek sorumlusudur.Maçın ardından konuştuğum bir Diyarbakırlı ; ''Keşke Bursaspor taraftarı da gelseydi'' dedi.Niye diye sormadan (ki tahmin etmiştim maalesef) '' en az 100 ölü '' dedi.Konuşmayı kestim.Sustum...
24 Şubat 2010 Çarşamba
Ayakkabı Fırlatma Olimpiyatları
***
1. ALTIN MADALYA - Muntazır El Zeydi vs George W. BUSH
Altın madalya Muntazır El Zeydi'ye gidiyor.Olay Bush'un Irak'a veda ziyaretinde gerçekleşiyor. Muntazır El Zeydi ''ayakkabı fırlatmalı'' protestonun mucidi olarak zaten altın madalyayı hakediyor.Lakin Muntazır El Zeydi sadece protestonun mucidi olarak değil , başarılı isabet oranı ile de altın madalyayı hakediyor. Görüntüyü izlediğimizde El Zeydi'nin Bush'un kafasını tam isabet ettirdiğini görebiliriz.Bush'un bu saldırıdan kurtulması tamamiyle kendi becerisidir.El Zeydi eğer ayakkabıyı atmadan önce sözlü saldırıya geçmeseydi Bush alnının ortasına ayakkabıyı yiyebilirdi.El Zeydi'yi altın madalya aldığından ötürü tebrik ediyor , şimdi de gümüş madalyayı açıklıyoruz....
2. GÜMÜŞ MADALYA - R. Tayyip ERDOĞAN vs Hocman JOMA
Sevilla kentinde geçen olay Erdoğan arabasına binmek üzereyken gerçekleşiyor.Haberin detaylarını geçip neden gümüş madalyaya layık gördüm anlatayım.Suriyeli protestocu Joma komşusu Iraklı protestocu Zeydi'nin aksine hedefi tutturabilecek bir atış yapmıyor fakat görüntüde de izleyeceğiniz üzere olağanüstü bir hızla ayakkabıyı fırlatıyor.Ayakkabı Erdoğan'ın korumalarından birinin yüzüne isabet ediyor.Erdoğan'ın yüzüne isabet etse hiç kuşkusuz altın madalyayı hak etmiş olacaktı.(Erdoğan'a bir garezim yok).Ama an itibariyle şuna karar veriyorum ; protestoda kullanılan ayakkabının türü çok önemli.Zira kösele ayakkabılar ağırlığından ve sert oluşundan dolayı çok etkili.
3. BRONZ MADALYA - Muntazır El ZEYDİ vs Hemşehrisi
Olay çok ilginç.Protestonun mucidi El Zeydi Paris'de basın toplantısında kendisi gibi Iraklı olan ve kendisini ''diktatörlüğün uşağı'' olarak suçlayan hemşehrisi tarafından ayakkabı fırlatmalı protestoya maruz kaldı.Görüntüyü izlediğimizde çok başarılı bir girişim olmamasına rağmen El Zeydi'nin ''orijinal'' protestosuna aynı orijinallikle cevap verdiği için bronz madalyaya layık görüyorum kendisini.
***
Kalan iki ''ayakkabı fırlatmalı'' protesto ise Çin Başbakanı Ven Jiabao'nun Cambridge Üniversitesi'nde maruz kaldığı protesto ile yerli malı olan , Bilgi Üniversitesi'nde Birgün Gazetesi editörü Selçuk Özbek'in IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn'a gerçekleştirdiği protestodur. Doğrusunu söylemek gerekirse Çin Başbakanı Jiabao'ya yapılan protesto bronz madalyaya değer görülebilir bir protesto olabilir.Fakat bu protestolardan ''salatalık'' hediye edilecek bir protesto var ise o da yerli olan protestodur.Çakma Nike ayakkabı ile çakma bir protesto girişimi.İsabet oranı ise hiç konuşulacak değerde değil.Ayrıca protestonun ardından emperyalist karşıtı nutuklar atmış ertesi hafta bütün ana haber bültenlerinde boy göstermiştir...Bunlarda videoları ;
21 Şubat 2010 Pazar
3'ü 1 Arada : TEKEL , HÜKUMET , MEDYA
Medyadan başlayalım önce.Medyanın ne kadar etkili olduğundan.Tabi medya derken televizyondan bahsediyorum.Neden mi televizyon ? Yazımıza virgül koyalım ,
Kitap okuma oranı % 4,5
Gazete okuma oranı % 22
Radyo dinleme oranı %25
Televizyon izleme oranı %94