Malumunuz efendim bir kaç gün önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , İspanya gezisinde Sevilla kentinde ''ayakkabı fırlatmalı'' protestoya maruz kaldı.Hafızalarımızı tazelediğimizde bu saldırının Muntazır El Zeydi'nin eski Amerika Birleşik Devletleri Başkan'ı George W. Bush'a ayakkabı fırlatmasının ardından 5. saldırı olduğunu görebiliriz.Tabi bir de İtalya Başbaşkanı Silvio Berlusconi'ye yapılan 'heykelcikli'' saldıyı saymazsak eğer.Berlusconi'ye yapılan saldırı heykelcik ile yapıldığından bu saldırıyı siklet dışı sayıyor ve 5 ''ayakkabı fırlatmalı'' saldırıyı değerlendirme altına alıyoruz...
***
1. ALTIN MADALYA - Muntazır El Zeydi vs George W. BUSH
Altın madalya Muntazır El Zeydi'ye gidiyor.Olay Bush'un Irak'a veda ziyaretinde gerçekleşiyor. Muntazır El Zeydi ''ayakkabı fırlatmalı'' protestonun mucidi olarak zaten altın madalyayı hakediyor.Lakin Muntazır El Zeydi sadece protestonun mucidi olarak değil , başarılı isabet oranı ile de altın madalyayı hakediyor. Görüntüyü izlediğimizde El Zeydi'nin Bush'un kafasını tam isabet ettirdiğini görebiliriz.Bush'un bu saldırıdan kurtulması tamamiyle kendi becerisidir.El Zeydi eğer ayakkabıyı atmadan önce sözlü saldırıya geçmeseydi Bush alnının ortasına ayakkabıyı yiyebilirdi.El Zeydi'yi altın madalya aldığından ötürü tebrik ediyor , şimdi de gümüş madalyayı açıklıyoruz....
2. GÜMÜŞ MADALYA - R. Tayyip ERDOĞAN vs Hocman JOMA
Sevilla kentinde geçen olay Erdoğan arabasına binmek üzereyken gerçekleşiyor.Haberin detaylarını geçip neden gümüş madalyaya layık gördüm anlatayım.Suriyeli protestocu Joma komşusu Iraklı protestocu Zeydi'nin aksine hedefi tutturabilecek bir atış yapmıyor fakat görüntüde de izleyeceğiniz üzere olağanüstü bir hızla ayakkabıyı fırlatıyor.Ayakkabı Erdoğan'ın korumalarından birinin yüzüne isabet ediyor.Erdoğan'ın yüzüne isabet etse hiç kuşkusuz altın madalyayı hak etmiş olacaktı.(Erdoğan'a bir garezim yok).Ama an itibariyle şuna karar veriyorum ; protestoda kullanılan ayakkabının türü çok önemli.Zira kösele ayakkabılar ağırlığından ve sert oluşundan dolayı çok etkili.
3. BRONZ MADALYA - Muntazır El ZEYDİ vs Hemşehrisi
Olay çok ilginç.Protestonun mucidi El Zeydi Paris'de basın toplantısında kendisi gibi Iraklı olan ve kendisini ''diktatörlüğün uşağı'' olarak suçlayan hemşehrisi tarafından ayakkabı fırlatmalı protestoya maruz kaldı.Görüntüyü izlediğimizde çok başarılı bir girişim olmamasına rağmen El Zeydi'nin ''orijinal'' protestosuna aynı orijinallikle cevap verdiği için bronz madalyaya layık görüyorum kendisini.
***
Kalan iki ''ayakkabı fırlatmalı'' protesto ise Çin Başbakanı Ven Jiabao'nun Cambridge Üniversitesi'nde maruz kaldığı protesto ile yerli malı olan , Bilgi Üniversitesi'nde Birgün Gazetesi editörü Selçuk Özbek'in IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn'a gerçekleştirdiği protestodur. Doğrusunu söylemek gerekirse Çin Başbakanı Jiabao'ya yapılan protesto bronz madalyaya değer görülebilir bir protesto olabilir.Fakat bu protestolardan ''salatalık'' hediye edilecek bir protesto var ise o da yerli olan protestodur.Çakma Nike ayakkabı ile çakma bir protesto girişimi.İsabet oranı ise hiç konuşulacak değerde değil.Ayrıca protestonun ardından emperyalist karşıtı nutuklar atmış ertesi hafta bütün ana haber bültenlerinde boy göstermiştir...Bunlarda videoları ;
24 Şubat 2010 Çarşamba
21 Şubat 2010 Pazar
3'ü 1 Arada : TEKEL , HÜKUMET , MEDYA
Medyadan başlayalım önce.Medyanın ne kadar etkili olduğundan.Tabi medya derken televizyondan bahsediyorum.Neden mi televizyon ? Yazımıza virgül koyalım ,
Dergi okuma oranı % 4
Kitap okuma oranı % 4,5
Gazete okuma oranı % 22
Radyo dinleme oranı %25
Televizyon izleme oranı %94
Kitap okuma oranı % 4,5
Gazete okuma oranı % 22
Radyo dinleme oranı %25
Televizyon izleme oranı %94
Sanırım yeterince gözünüze girmiştir.Şimdi uzun uzadıya televizyonun insanlar üzerindeki etkilerini anlatmaya gerek yok.Biz toplum olarak TV'yi çok seviyoruz.Diziler , maçlar , açık oturumlar vs. bayılıyoruz TV seyretmeye. Genelde sokakta konuştuğumuz siyaset de , spor da ,
ekonomi de TV'nin bize verdikleri kadar. Sevmiyoruz çünkü okumayı zor geliyor bize.Ancak işte lise yıllarında öğretmenin al bunu oku sonrada özetini çıkar diyecek , biz de öyle okuyacağız.Kaldı ki interneti de yoğun kullanan gençlerimiz günümüzde artık ödev sitelerinden download yaparak bu meseleyide halletmiş bulunuyorlar.İşte bu noktada ülkede dönen siyaseti de izlediğimiz ana haberler vasıtasıyla öğrendiğimiz için hepimiz ertesi gün anchormanların ağzıyla ahkam kesiyoruz.Medyaya da şöyle bir baktığımızda sıkça kullanılan ''yandaş medya'' almış başını gidiyor.Hatta muhalif bilinen Hürriyet'de dahi sıkı muhalefet yapan bazı yazarlar yıllık izne ayrılıyor , bazı yazarlar hükümet yanlısı yazılar yazıyor.Anlayacağınız tek sesli bir medyaya doğru sıkı adımlarla ilerliyoruz.Bir örnek verip medya bahsini bağlayıp TEKEL ve HÜKÜMET'e değinelim.Geçenlerde aklıma geldi yahu ne oldu bizim güneydoğu sınırımızdaki mayınlı arazilerin temizlenmesi konusuna ? Halbuki oldukça büyük bir haberdi.Bütün gazeteler,ana haber bültenleri,açık oturumlar üzerinde durmuştu.Tamam medyayı bir kenara bıraktım bunu yazan ,hatırlayan köşe yazarına dahi pek rastlamadım.Biz konuşuyor muyuz peki ? Sokakta gördünüz mü '' Yahu ne oldu bu mayınlı arazilerin temizlenmesi konusu '' diyen ? Descartes demiş ya '' Düşünüyorum öyleyse varım '' işte bizim toplum olarak durumumuz tam olarak da ''Medyanın anlattığı kadar varım'' durumu. Bir resimle devam ediyoruz....
Tekel işçilerine gelirsek eğer , aslında onlar ''tta'' işçileridir ve biz bunu da bilmiyoruz yazık bize.Hatta durumu bilmeden '' Olur mu canım bunlar boş boş oturuyormuş '' veya '' Yazık adamlara maaşlarını vermiyorlar '' gibi saçma sapan yorumlar yapanlarımız çoğunlukta.Şu linkte durumu gayet açık ve net anlayabiliriz : http://www.bianet.org/bianet/siyaset/119705-tekelde-gozyasi-doken-timsahlar .Şimdi benim hep mazlumun yanında olan vatandaşım nedense nerede olursa olsun sokakta hatta gazete haberlerinin yorum kısmında bile acımasızca haklarını arayan işçilerimizi eleştiriyorlar.Neymiş efendim bunlar boş boş oturuyormuş,3000 TL(ki alakası yok) maaş alıyorlarmış, mış da mışmış . Hatta bir ana haber bülteninde röpörtaj yapılan bir vatandaşımız '' Ben asgari ücretle çalışıyorum özel sektörde bunlar dayamış sırtını devlete maaş beğenmiyorlar''.Ne kadar içim acıdı bir bilseniz... Bunu söyleyen kadın kendi aldığı maaşın ne kadar haksız olduğunu , insanca şartlarda yaşamasına engel olduğunu , sendikalaşamadıklarını söylemiyor, tabiri caiz ise çemkiriyor.Efendim herkes mi böyle düşünüyor demeyin toplumun neredeyse tamamı böyle düşünüyor.Neden böyle düşündükleri ise birinci paragrafta apaçık ortada.Kimse haklı mücadeleye saçma sapan kulplar takıp çamur atmasın bu işçilere.Yakın zamanda itfaiye işçilerinin durumunu da gördük.Ben yine de sağduyulu ve bu konuya vicdanlı bakan insanların hala olduğunu düşünmek istiyorum.
Hükümetin konuya bakış açısı ise çok düşündürücü.Kabineden bir bakan çıkıp hak mücadelesi veren işçilere bunlar terörist dahi diyebiliyor.Diğer bir bakan ise bizim tek suçumuz merhametimizdir diyor.Tabi en önemlisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ; oyuna gelmeyin , sabrımızı tüketmeyin gibi cümleler savuruyor.Başbakan'a göre muhaliflerin işçilere destek vermesi onların oyununa gelme anlamış taşıyor.Siyasi oyunlar açısından durumu bu şekilde görüyor olabilir , fakat hiçbir sebep işçilerin bundan sonra işçi statüsünde dahi olmayacak şekilde çalıştırılmasına sebep olamaz.Başbakan da bir şekilde kendi oyununu kurmuş ve bu oyuna dahil olmalarını bekliyor.Ama işçiler direnince sinirleniyor . Sinirlenmek ne kelime grup toplantılarında konuyla ilgili konuşurken yüzündeki nefreti görmek çok zor değil. Yıllar önce 90'ların başındaİETT Grev sözcülüğü yapmış , 98 yılında Belediye Başkanı iken darphane işçilerinin grevine destek vermiş Başbakan nasıl oluyor böyle bir tavır sergiliyor görüyorsunuz.Akıl ve vicdan sahibi her birey bu direnişi desteklemelidir.
Yazacak o kadar çok şey var ki... Ama kısa tutmakta fayda var diye düşünüyorum.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)